Logo

Yayınlar

Girişim Sermayesi Yatırım Fonları ve İslami Finans İlkeleri Açısından Değerlendirilmesi


Girişim Sermayesi Yatırım Fonları (GSYF), dünyanın her yerinden birçok yatırımcı ve girişimcinin dikkatini çekmektedir. Kendini sürekli yenileyen dinamik bir ekosistem olan GSYF’ye dair yaygın kabul gören tespitlerde bulunmak zor olsa da bu uygulama özü itibariyle; elindeki birikimi değerlendirmek isteyen yatırımcılar ile yenilikçi fikirlerini somut bir ürüne dönüştürmek isteyen girişimcileri bir araya getirerek uygun yatırım iklimi oluşturmayı amaçlamaktadır. Genellikle piyasanın taleplerine göre şekillenen GSYF uygulamaları, hukuki zeminin sonradan şekillenmesinin de etkisiyle birtakım suistimaller, haksızlıklar ve bazı temel dini/ahlaki değerlere aykırılıklar içerebilmektedir. Bu analiz raporunun amacı, GSYF uygulamalarının mevcut yapısını ortaya koyarak İslami finans ilkeleri açısından değerlendirmek ve İslami bir GSYF modelinin temel özelliklerinin neler olabileceği üzerinde birtakım yaklaşımlar ortaya koymaktır. “Girişim Sermayesi Yatırım Fonları ve İslami Finans İlkeleri Açısından Değerlendirilmesi” başlıklı analiz raporumuzda; • Günümüzde Girişimcilik ve Yeni Finansman Yöntemleri • Girişimlerin Gelişim Süreçleri ve Finansman Aşamaları • Türkiyede’ki GSYF’ler ve GSYF’lere İlişkin Yeni Düzenlemeler • GSYF’lerin Yapısı ve İşleyişi • GSYF Ekosisteminde Uygulanan Başlıca Çerçeve Yatırım Sözleşme Modelleri • Güncel GSYF Uygulama Örnekleri • İslami Bir GSYF Modelinin Temel İlkeleri ve Öneriler detaylı şekilde ele alınmakta ve Türkiye’deki Girişim Sermayesi Yatırım Fonları hakkında somut öneriler paylaşılmaktadır.

İslami Sosyal Finans Bağlamında Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri


Marmara Üniversitesi İslam Ekonomisi ve Finansı Enstitüsü Öğretim Üyesi Dr. Saime Kavakcı’nın İLKE Vakfı İslam İktisadı Araştırma Merkezi için hazırladığı İslami Sosyal Finans Bağlamında Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri başlıklı rapor, sosyal finans kavramını İslami perspektiften ele alarak Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri (SKH) ile ilişkisini değerlendiriyor. Raporda; sürdürülebilir kalkınma, kurumsal sosyal sorumluluk, etik bankacılık, mikro finans ve sosyal etki yatırımları gibi sosyal finansla bağlantılı konulara yer veriliyor. İslami finansın etik ilkeleri ile sosyal finansın kesişim noktaları analiz edilerek "İslami Sosyal Finans (İSF)" kavramı detaylandırılıyor. Özellikle Arap ülkelerinin SKH’lere yönelik performansı incelenerek, bu bölgelerdeki İslami finans uygulamalarının kalkınma hedeflerine katkısı değerlendirilmiş. Hem ülkeler hem bireyler ve kurumlar düzeyinde güçlü ve zayıf yönler analiz ediliyor. Sonuç olarak, İslami sosyal finansın sürdürülebilir kalkınmadaki potansiyelinden daha iyi yararlanılabilmesi için politika yapıcılara ve finans aktörlerine öneriler sunuluyor. Rapor, bu alanda çalışanlar için önemli bir kaynak niteliğinde. Marmara Üniversitesi İslam Ekonomisi ve Finansı Enstitüsü Öğretim Üyesi Dr. Saime Kavakcı’nın İLKE Vakfı İslam İktisadı Araştırma Merkezi için hazırladığı İslami Sosyal Finans Bağlamında Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri başlıklı rapor, sosyal finans kavramını İslami perspektiften ele alarak Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri (SKH) ile ilişkisini değerlendiriyor. Marmara Üniversitesi İslam Ekonomisi ve Finansı Enstitüsü Öğretim Üyesi Dr. Saime Kavakcı’nın İLKE Vakfı İslam İktisadı Araştırma Merkezi için hazırladığı  İslami Sosyal Finans Bağlamında Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri başlıklı rapor, sosyal finans kavramını İslami perspektiften ele alarak Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri (SKH) ile ilişkisini değerlendiriyor. Raporda; sürdürülebilir kalkınma, kurumsal sosyal sorumluluk, etik bankacılık, mikro finans ve sosyal etki yatırımları gibi sosyal finansla bağlantılı konulara yer veriliyor. İslami finansın etik ilkeleri ile sosyal finansın kesişim noktaları analiz edilerek "İslami Sosyal Finans (İSF)" kavramı detaylandırılıyor. Raporda; sürdürülebilir kalkınma, kurumsal sosyal sorumluluk, etik bankacılık, mikro finans ve sosyal etki yatırımları gibi sosyal finansla bağlantılı konulara yer veriliyor. İslami finansın etik ilkeleri ile sosyal finansın kesişim noktaları analiz edilerek "İslami Sosyal Finans (İSF)" kavramı detaylandırılıyor. Özellikle Arap ülkelerinin SKH’lere yönelik performansı incelenerek, bu bölgelerdeki İslami finans uygulamalarının kalkınma hedeflerine katkısı değerlendirilmiş. Hem ülkeler hem bireyler ve kurumlar düzeyinde güçlü ve zayıf yönler analiz ediliyor. Özellikle Arap ülkelerinin SKH’lere yönelik performansı incelenerek, bu bölgelerdeki İslami finans uygulamalarının kalkınma hedeflerine katkısı değerlendirilmiş. Hem ülkeler hem bireyler ve kurumlar düzeyinde güçlü ve zayıf yönler analiz ediliyor. Sonuç olarak, İslami sosyal finansın sürdürülebilir kalkınmadaki potansiyelinden daha iyi yararlanılabilmesi için politika yapıcılara ve finans aktörlerine öneriler sunuluyor. Rapor, bu alanda çalışanlar için önemli bir kaynak niteliğinde. Sonuç olarak, İslami sosyal finansın sürdürülebilir kalkınmadaki potansiyelinden daha iyi yararlanılabilmesi için politika yapıcılara ve finans aktörlerine öneriler sunuluyor. Rapor, bu alanda çalışanlar için önemli bir kaynak niteliğinde.

Bangladeş’in Temmuz Devrimi: Ulus İnşasında Gençlik Odaklı Yeni Bir Dönem (İngilizce Analiz Raporu)


The July Revolution of 2024 represents a critical point in the political history of Bangladesh, being referred to by many as the nation’s “second independence.” Unlike previous movements primarily initiated by traditional political factions, this revolution was driven by the youth, particularly student activists who mobilized a nationwide movement opposing the government. The uprising, which originated from the Anti-Discrimination Students’ Movement, ultimately resulted in the fall of Sheikh Hasina’s 15-year authoritarian rule, thereby facilitating the establishment of an interim government focused on democratic renewal and institutional reforms.   In this analysis report, Abdullah al-Mamun examines the fundamental causes of the revolution, highlighting the deterioration of democratic principles, pervasive corruption, and widespread human rights violations that reinforce public dissatisfaction. Furthermore, he investigates the evolution of the movement—from its inception as a protest against discriminatory policies to its development into a comprehensive demand for regime change. The author also discusses the involvement of international actors, the reactions of regional powers, and the broader implications of Bangladesh’s changing political landscape. The July Revolution of 2024 represents a critical point in the political history of Bangladesh, being referred to by many as the nation’s “second independence.” Unlike previous movements primarily initiated by traditional political factions, this revolution was driven by the youth, particularly student activists who mobilized a nationwide movement opposing the government. The uprising, which originated from the Anti-Discrimination Students’ Movement, ultimately resulted in the fall of Sheikh Hasina’s 15-year authoritarian rule, thereby facilitating the establishment of an interim government focused on democratic renewal and institutional reforms. In this analysis report, Abdullah al-Mamun examines the fundamental causes of the revolution, highlighting the deterioration of democratic principles, pervasive corruption, and widespread human rights violations that reinforce public dissatisfaction. Furthermore, he investigates the evolution of the movement—from its inception as a protest against discriminatory policies to its development into a comprehensive demand for regime change. The author also discusses the involvement of international actors, the reactions of regional powers, and the broader implications of Bangladesh’s changing political landscape.

Göçmenlere Yönelik Tutumlar: İşgücü Piyasaları Bağlamında Bir Analiz


Göçmenler, günümüzde Türk kamuoyunun toplumsal sorun önceliklerinde ilk sıralarda yer almaktadır. Güncel tartışmalarda göç sorununun, kültürel ve politik yönlerinin ön plana çıkarıldığı görülmektedir. Ancak kapsamlı kamuoyu araştırmaları, vatandaşların göçmenlere ilişkin olumsuz tutumlarının temelinde, işgücü piyasalarındaki rekabet tehdidi algısının yattığını göstermektedir. Ülkemizde göçmen işgücü figürü, 1990’ların ortasından itibaren görünür olmakla birlikte; kamuoyunun ilgisi 2011 sonrası Suriyelilerin göçüyle canlanmıştır. Suriyeli göçmenlerin varlığı, diğer göçmen grupları gibi, kayıt dışı ve güvencesiz işlerde yoğunlaşmıştır. Bu analiz raporu, göçmenlere yönelik tutumları yönlendiren işgücü piyasalarıyla bağlantılı koşulları, Türk toplumu bağlamında değerlendirmeyi hedeflemektedir. Raporda, vatandaşların tutumlarının işgücü piyasalarındaki koşullardan nasıl etkilendiği kuramlar üzerinden tartışmaya açılmış ve işgücü piyasalarında bir göçmen alt segmenti oluşmasına neden olan koşullar değerlendirilmiştir. Son olarak, var olan kapsamlı veri setleri üzerinden vatandaşların işgücü piyasalarındaki konumlarına göre tutum farkları analiz edilmiştir.  Göçmenler, günümüzde Türk kamuoyunun toplumsal sorun önceliklerinde ilk sıralarda yer almaktadır. Güncel tartışmalarda göç sorununun, kültürel ve politik yönlerinin ön plana çıkarıldığı görülmektedir. Ancak kapsamlı kamuoyu araştırmaları, vatandaşların göçmenlere ilişkin olumsuz tutumlarının temelinde, işgücü piyasalarındaki rekabet tehdidi algısının yattığını göstermektedir. Ülkemizde göçmen işgücü figürü, 1990’ların ortasından itibaren görünür olmakla birlikte; kamuoyunun ilgisi 2011 sonrası Suriyelilerin göçüyle canlanmıştır. Suriyeli göçmenlerin varlığı, diğer göçmen grupları gibi, kayıt dışı ve güvencesiz işlerde yoğunlaşmıştır. Bu analiz raporu, göçmenlere yönelik tutumları yönlendiren işgücü piyasalarıyla bağlantılı koşulları, Türk toplumu bağlamında değerlendirmeyi hedeflemektedir. Raporda, vatandaşların tutumlarının işgücü piyasalarındaki koşullardan nasıl etkilendiği kuramlar üzerinden tartışmaya açılmış ve işgücü piyasalarında bir göçmen alt segmenti oluşmasına neden olan koşullar değerlendirilmiştir. Son olarak, var olan kapsamlı veri setleri üzerinden vatandaşların işgücü piyasalarındaki konumlarına göre tutum farkları analiz edilmiştir.

Türkiye Eğitim Sisteminde Sosyal-Duygusal Öğrenme


Türkiye Eğitim Sisteminde Sosyal-Duygusal Öğrenme   Öğrenmeyi kolaylaştırma, davranış problemlerini azaltma, yeniliklere uyum, değişen istihdam taleplerine yanıt verme, dezavantajlı öğrencileri destekleme gibi sağladığı çok boyutlu faydalar ile sosyal ve duygusal beceriler, çocukların akademik performanslarını ve hayat boyu öğrenmelerini geliştirmede kritik role sahiptir. Bu becerileri güçlü olan öğrencilerin sosyal bağlantılarını daha kolay kurabildiği ve sürdürebildiği, zorluklarla daha kolay başa çıkabildiği, öğrenmeye daha hazır olduğu görülmektedir. Son yıllarda, okullarda zorbalık, uyum sorunları, madde kullanımı, kontrolsüz teknoloji kullanımındaki artışlar, salgın, deprem gibi biyolojik ve doğal afetler; öğrencilerin duygusal refahını, kişiler arası etkileşimlerini, sosyal uyumlarını etkileyerek stres ve kaygı düzeylerini artırmaktadır. Bu sorunlarla baş etmeyi kolaylaştıran sosyal ve duygusal becerilerin önemi daha da belirgin hale gelmiş; sosyal duygusal gelişim, artık, çocukların eğitiminin ve başarılı okul reformu çabalarının temel bir parçası olarak kabul görmeye başlamıştır. Sosyal-duygusal becerilerin güçlü olması, öğrencilerin yalnızca akademik becerilerini değil, aynı zamanda dayanıklılık, özdenetim ve sosyal farkındalık gibi sosyal ve duygusal becerilerini de artırmaktadır. Bu bağlamda, erken çocukluk yıllarından itibaren sosyal-duygusal becerilerin geliştirilmesi ve bu gelişimin planlı ölçme ve değerlendirme faaliyetleriyle takip edilmesi önemlidir. Bu çalışmayla da dünyada ve Türkiye’de sosyal-duygusal öğrenmeye yönelik uygulamalar, sosyal-duygusal becerilere yönelik ölçme ve değerlendirme konuları veriler ışığında ele alınarak temel ihtiyaç alanlarının belirlenmesi ve bu doğrultuda öneriler sunulması amaçlanmıştır. Türkiye Eğitim Sisteminde Sosyal-Duygusal Öğrenme    Öğrenmeyi kolaylaştırma, davranış problemlerini azaltma, yeniliklere uyum, değişen istihdam taleplerine yanıt verme, dezavantajlı öğrencileri destekleme gibi sağladığı çok boyutlu faydalar ile sosyal ve duygusal beceriler, çocukların akademik performanslarını ve hayat boyu öğrenmelerini geliştirmede kritik role sahiptir. Bu becerileri güçlü olan öğrencilerin sosyal bağlantılarını daha kolay kurabildiği ve sürdürebildiği, zorluklarla daha kolay başa çıkabildiği, öğrenmeye daha hazır olduğu görülmektedir. Son yıllarda, okullarda zorbalık, uyum sorunları, madde kullanımı, kontrolsüz teknoloji kullanımındaki artışlar, salgın, deprem gibi biyolojik ve doğal afetler; öğrencilerin duygusal refahını, kişiler arası etkileşimlerini, sosyal uyumlarını etkileyerek stres ve kaygı düzeylerini artırmaktadır. Bu sorunlarla baş etmeyi kolaylaştıran sosyal ve duygusal becerilerin önemi daha da belirgin hale gelmiş; sosyal duygusal gelişim, artık, çocukların eğitiminin ve başarılı okul reformu çabalarının temel bir parçası olarak kabul görmeye başlamıştır. Sosyal-duygusal becerilerin güçlü olması, öğrencilerin yalnızca akademik becerilerini değil, aynı zamanda dayanıklılık, özdenetim ve sosyal farkındalık gibi sosyal ve duygusal becerilerini de artırmaktadır. Bu bağlamda, erken çocukluk yıllarından itibaren sosyal-duygusal becerilerin geliştirilmesi ve bu gelişimin planlı ölçme ve değerlendirme faaliyetleriyle takip edilmesi önemlidir. Bu çalışmayla da dünyada ve Türkiye’de sosyal-duygusal öğrenmeye yönelik uygulamalar, sosyal-duygusal becerilere yönelik ölçme ve değerlendirme konuları veriler ışığında ele alınarak temel ihtiyaç alanlarının belirlenmesi ve bu doğrultuda öneriler sunulması amaçlanmıştır. Öğrenmeyi kolaylaştırma, davranış problemlerini azaltma, yeniliklere uyum, değişen istihdam taleplerine yanıt verme, dezavantajlı öğrencileri destekleme gibi sağladığı çok boyutlu faydalar ile sosyal ve duygusal beceriler, çocukların akademik performanslarını ve hayat boyu öğrenmelerini geliştirmede kritik role sahiptir. Bu becerileri güçlü olan öğrencilerin sosyal bağlantılarını daha kolay kurabildiği ve sürdürebildiği, zorluklarla daha kolay başa çıkabildiği, öğrenmeye daha hazır olduğu görülmektedir. Son yıllarda, okullarda zorbalık, uyum sorunları, madde kullanımı, kontrolsüz teknoloji kullanımındaki artışlar, salgın, deprem gibi biyolojik ve doğal afetler; öğrencilerin duygusal refahını, kişiler arası etkileşimlerini, sosyal uyumlarını etkileyerek stres ve kaygı düzeylerini artırmaktadır. Bu sorunlarla baş etmeyi kolaylaştıran sosyal ve duygusal becerilerin önemi daha da belirgin hale gelmiş; sosyal duygusal gelişim, artık, çocukların eğitiminin ve başarılı okul reformu çabalarının temel bir parçası olarak kabul görmeye başlamıştır. Sosyal-duygusal becerilerin güçlü olması, öğrencilerin yalnızca akademik becerilerini değil, aynı zamanda dayanıklılık, özdenetim ve sosyal farkındalık gibi sosyal ve duygusal becerilerini de artırmaktadır. Bu bağlamda, erken çocukluk yıllarından itibaren sosyal-duygusal becerilerin geliştirilmesi ve bu gelişimin planlı ölçme ve değerlendirme faaliyetleriyle takip edilmesi önemlidir. Bu çalışmayla da dünyada ve Türkiye’de sosyal-duygusal öğrenmeye yönelik uygulamalar, sosyal-duygusal becerilere yönelik ölçme ve değerlendirme konuları veriler ışığında ele alınarak temel ihtiyaç alanlarının belirlenmesi ve bu doğrultuda öneriler sunulması amaçlanmıştır.