Logo

Eğitim İzleme Raporu 2024

Editör

Özet

Eğitim, bireylerin akademik bilgi ve becerilerinin ötesinde, tutumlarını, değerlerini ve sosyal-duygusal kapasitelerini şekillendiren çok yönlü bir süreçtir. Bu nedenle eğitimdeki güncel durum, yalnızca sayısal verilerle değil; politikalar, uygulama süreçleri ve toplumsal etkilerle birlikte analiz edilmelidir. Eğitim politikalarının güncellenen verilerle toplum dinamikleriyle ilişkilendirilmesi önemlidir.

Eğitim İzleme Raporu, her yıl eğitimdeki yeni gelişmeleri ve eğilimleri ulusal verilerle izler ve analizler sunar. Bu yılki raporda, sosyal-duygusal gelişim başlığı da değerlendirildi. Türkiye’deki öğrencilerin sosyal ve duygusal becerileri, uluslararası veriler ışığında analiz edilerek eğitim sistemindeki güncel meselelere dair öneriler sunulmuştur.

Eğitim İzleme Raporu 2024, fırsat eşitliği, okul öncesi eğitim, yükseköğretim, eğitimin finansmanı ve insan kaynakları gibi konuların yanı sıra eğitim ortamları ve eğitime erişim alanlarını uluslararası kıyaslamalarla inceler ve uygulamaya dönük önerilerle araştırmacılar, akademisyenler, politika yapıcılar ve diğer paydaşlar için bir başvuru kaynağı olmayı hedefliyor.

Editör

EĞİTİM İZLEME RAPORU 2024 

YÖNETİCİ ÖZETİ

Temel Bulgular

  • Toplam öğrenci sayısı 2023-2024 yılında 18,7 milyona gerilemiş; özellikle ortaöğretim kademesinde açıköğretim kayıtlarının silinmesi nedeniyle %14,6 oranında belirgin bir azalma yaşanmıştır.
  • Türkiye, TIMSS 2023 sonuçlarına göre matematik ve fen bilimlerinde en çok gelişme gösteren beş ülkeden biri olmuş; 4. sınıf fen bilimlerinde 58 ülke arasında dünyada 4. sıraya yükselmiştir.
  • Mesleki ve teknik ortaöğretim kurumlarının toplam lise öğrencileri içindeki payı, bir önceki yıla göre %3,97 artarak %30,07 seviyesine ulaşmıştır.
  • Türkiye, %26,7 Ne Eğitimde Ne İstihdamda (NENİ) olan genç nüfus oranında dünyada ikinci sıradadır. 15–24 yaş grubunda NENİ kadın oranının erkeklerin iki katına yakın olması, genç kadınlar açısından yapısal sorunları ortaya koymaktadır.
  • 2024’te MEB bütçesinin GSYH içindeki payı %2,65’e yükselerek önceki yıllardaki düşüş eğilimini tersine çevirmiştir.
  • Kadrolu öğretmen oranı %86,47’ye yükselmiş; öğretmen istihdamında kadrolaşma güçlenmiştir.
  • PISA verilerine göre, Türkiye’de öğrencilerin okula aidiyet endeksi 2018’den 2022’ye -0,14’ten -0,30’a gerilemiş; 42 OECD ülkesi arasında 41. sırada yer almıştır.
  • Yükseköğretimde uluslararasılaşma ivme kazanmış; 2016’da %1,5 olan uluslararası öğrenci oranı 2024 yılında %4,75’e çıkmıştır.


Rapor Hakkında

Eğitim İzleme Raporu 2024, Türkiye eğitim sisteminin yapısal dönüşümlerini ve güncel gelişmelerini kapsamlı biçimde analiz ederek politika yapıcılara, uygulayıcılara ve kamuoyuna veri temelli bir değerlendirme sunmayı amaçlamaktadır. Eğitim Politikaları Araştırma Merkezi (EPAM) tarafından hazırlanan rapor; Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli ve Millî Eğitim Akademisi gibi son dönem politika adımlarının yanı sıra, afetler, toplumsal kırılganlıklar ve ekonomik dalgalanmaların eğitim üzerindeki etkilerini bütüncül bir yaklaşımla ele almaktadır. 


Eğitim İzleme Raporu 2024, 12 tematik başlık altında derlenen 118 grafik, 16 tablo ve 2 harita ile görselleştirilen yüzlerce veri ve analiz aracılığıyla eğitimin mevcut durumunu ortaya koymakta; son 6–7 yıla ait ulusal ve uluslararası veriler ışığında hem Türkiye’nin iç dinamiklerini hem de küresel eğilimleri karşılaştırmalı bir perspektifle değerlendirmektedir. 2020 yılından bu yana düzenli olarak yayımlanan bu çalışma, Türkiye’de eğitim alanının yıllar içindeki dönüşümünü veriler üzerinden izlemeye imkan tanımaktadır.


Genel Görünüm

Anaokulu ve anasınıfına ilişkin veriler, okul öncesi eğitimde belirgin bir yapısal dönüşüme işaret etmektedir. 2017-2023 döneminde resmi ve özel anaokulu derslik sayıları güçlü biçimde artarken, öğretmen sayısındaki artışın bu genişlemeyi aynı ölçüde takip etmemesi dikkat çekmektedir. Buna karşılık, 2023-2024 döneminde resmi anasınıfı derslik sayısı azalmasına rağmen öğretmen sayısının artması, anasınıfı yerine bağımsız anaokulu modelinin teşvik edilmesi ve öğretmen dağılımındaki değişimlerle ilişkilendirilebilir. Aynı dönemde mesleki ve teknik ortaöğretimde öğrenci sayısı düşmesine karşın, bu okulların toplam lise öğrencileri içindeki payının artması, genel ortaöğretimdeki daha hızlı öğrenci kaybı ve mesleki eğitimi destekleyen politikaların etkisini yansıtmaktadır.


Kaynak: YÖK, Yükseköğretim İstatistikleri, 2024

Yükseköğretimde birinci öğretim öğrenci sayısı 2024’te artışını sürdürürken, ikinci öğretimde YÖK’ün aldığı kararlar doğrultusunda uzun süredir devam eden düşüş eğilimi güçlenmiştir. Nitekim YÖK’ün üniversitelerdeki eğitim kalitesini artırmayı hedefleyen kararı doğrultusunda, devlet üniversitelerindeki ikinci öğretim programlarının kapatıldığı duyuruldu ve 2023-2024 yılında bu programlara son kez öğrenci kabul edildi (YÖK, 2024). Uzaktan öğretimde öğrenci sayısı sınırlı da olsa artış göstermiş, açıköğretimde ise pasif kayıtların silinmesi sonrası sayı durağanlaşmıştır. Uluslararası öğrenci sayısı artmaya devam etmekle birlikte, 2024 yılında artış hızının önceki yıla kıyasla yavaşladığı görülmektedir.


Çocuklar ve Gençler


Türkiye’de 15-17 yaş grubundaki çocukların işgücüne katılım oranı son yıllarda artış göstermiştir; 2023’te bu oran %22,1’le son 6 yılın zirvesine ulaşmıştır. Aynı dönemde bu yaştaki çocukların istihdam oranı da yükselmiş, işsizlik azalmıştır. Ancak bu durum, çocukların eğitimden koparak çalışması riskini gündeme getirmektedir. TÜİK’in en son 2019’da yaptığı Çocuk İşgücü Anketi’ne göre, 15-17 yaş grubundaki işgücüne katılan çocukların yalnızca %64,1’i eğitimine devam ediyor (TÜİK, 2019). Yani her 3 çocuktan 1’i okuldan koparak işgücüne dahil oluyor. Ancak bu verilerin güncellenmemiş olması, bugünkü durumu tam net olarak ortaya koymayı mümkün kılmamakta ve mevcut işgücüne katılım artışının eğitimle mi yoksa ekonomik sıkıntılarla mı bağlantılı olduğunu anlamayı zorlaştırmaktadır.


15-17 Yaş Aralığında Kurumsal Olmayan Çocuk Nüfusun İşgücü Durumu (Bin, 2017-2023)



Kaynak: TÜİK, İstatistiklerle Çocuk, 2023a


Ortaöğretim türleri arasında devamsızlık oranlarına bakıldığında ise belirgin farklılık mevcut. 2023 yılında en yüksek devamsızlık oranı %46,61 ile mesleki ve teknik eğitim kurumları ve %29,32 ile din öğretimi kurumlarında görüldü. Bu veriler, özellikle mesleki ve teknik eğitimde öğrencilerin okula aidiyetini artıracak politikalara ihtiyaç olduğunu gösteriyor. Öte yandan PISA 2022 verilerine göre Türkiye’de öğrencilerin %19,2’si, gelecekte sağlık sektöründe, %10,9’u bilim ve mühendislik, %8,1’i ise bilişim ve iletişim teknolojileri alanlarında çalışmayı hedeflemektedir. 2018’den 2022’ye kariyer beklentilerindeki değişim dikkat çekicidir. Türkiye’de son dört yılda sağlık alanı popülerliğini korumakla birlikte ilgi %2,2 oranında azalırken, bilim ve mühendislik alanlarına yönelik kariyer beklentileri de %6,6 oranında gerilemiştir. Bilişim ve iletişim (BİT) alanına olan ilgi ise %6,8 oranında artmıştır.


Sosyal Duygusal Gelişim


PISA 2022 sonuçları, Türkiye’de 15 yaş öğrencilerin sosyal-duygusal becerilerinde güçlü bireysel yönler ile yapısal kırılganlıkların bir arada bulunduğunu göstermektedir. Türkiye, merak duygusunda 0,34 puanla OECD ortalamasının üzerinde ve 38 ülke arasında 2. sırada yer alırken; azimde 0,16 ve kararlılık/kendine güvende 0,27 puanla OECD ülkeleri arasında ilk sıradadır. Buna karşın, işbirliği becerilerinin orta düzeyde kalması ile strese dayanıklılık (-0,03) ve duygu kontrolündeki (-0,14) düşük performans, sınav odaklı ve rekabetçi eğitim yapısının öğrencilerin psikolojik iyi oluşunu sınırladığını göstermektedir. Yaratıcılıkla ilişkili alanlarda orta düzey performans ise mevcut potansiyelin yeterince desteklenmediğine işaret etmektedir.


Kaynak: MEB, TIMSS 2023 Raporu, 2024a


Türkiye’de okula aidiyet endeksi PISA 2015’te -0,44 iken 2018’de -0,14’e yükselmiş, 2022’de yeniden -0,30’a gerilemiştir. OECD ülkelerinde zorbalık genel olarak azalırken, Türkiye’de fiziksel zorbalıkta düşüşe rağmen sözel ve dışlayıcı zorbalık türlerinde artış gözlenmektedir. MEB’in 2024–2025 Şiddet Algısı Araştırması, zorbalığın özellikle dijital ortamlarda yoğunlaştığını ortaya koymaktadır. Bu bulgular, zorbalıkla mücadelenin fiziksel önlemlerle sınırlı kalmayan; psikososyal destek, empati temelli akran ilişkileri, güvenli okul iklimi ve dijital mecralara yönelik erken müdahaleleri içeren bütüncül politikalara ihtiyaç olduğunu göstermektedir.


Eğitime Erişim


Eğitime erişim göstergeleri, Türkiye’de kademeler arasında belirgin farklılaşmalar ve kırılganlıklar bulunduğunu ortaya koymaktadır. 2023–2024 döneminde okul öncesinde sınırlı artış görülmekle birlikte, 5 yaş grubunda yaşanan düşüş dikkat çekmektedir. İlkokulda artış sürerken ortaokulda sınırlı bir yükseliş, ortaöğretim ve yükseköğretimde ise belirgin düşüşler kaydedilmiştir. Bu gerilemeler; yükseköğretimde kontenjan azaltımı, ortaöğretimde ise ekonomik zorluklar ve gençlerin erken yaşta çalışma hayatına yönelmesiyle ilişkilendirilmektedir. 15–17 yaş grubunda çocuk işgücüne katılımının artması ve lise çağındaki gençlerin maddi nedenlerle eğitimden kopması, eğitim–istihdam dengesine yönelik yeni politika ihtiyacını güçlendirmektedir. LGS’de sınava giren öğrenci sayısı azalırken merkezi yerleşenlerin oranının artması, ortaöğretime geçişte seçiciliğin arttığını göstermektedir.


LGS’ye Giren ve Yerleşen Öğrenci Sayıları ve Oranı (%, 2019-2023)


Kaynak: MEB, 2023


Ortaöğretimde genel liseler en çok tercih edilen okul türü olmayı sürdürürken, 2023–2024’te mesleki ve teknik liselerin payında belirgin artış yaşanmıştır. Özel eğitimde öğrenci ve okul sayılarındaki artış kapsayıcılık açısından olumlu bir görünüm sunarken, okul öncesi özel eğitim kurumlarındaki azalma dikkatle izlenmelidir. BİLSEM’lerde kurum ve öğrenci sayısı hızla artmış; öğretmen artışının geride kalması kalite ve sürdürülebilirlik açısından risk oluşturmuştur. Burslu öğrenci sayısındaki artış fırsat eşitliğine katkı sağlasa da yüksek enflasyon bursların reel etkisini sınırlamaktadır. Geçici koruma altındaki Suriyeli öğrencilerde okullaşma oranının %75,65’e yükselmesi önemli bir kazanım olmakla birlikte, yaş ilerledikçe özellikle ortaokul ve ortaöğretimde katılımın düşmesi eğitimden kopuş riskinin sürdüğüne işaret etmektedir.


Eğitim Ortamları

Veriler, son yıllarda derslik yoğunluklarında sınırlı bir iyileşme olduğunu, ancak özellikle okul öncesinde sınıfların hâlen oldukça kalabalık olduğunu göstermektedir. Türkiye’de sınıf mevcutları OECD ortalamasına yakın seyretmekle birlikte birçok Avrupa ülkesine kıyasla daha yoğundur. Yatılı öğrenci sayısı son sekiz yılın en düşük seviyesine inerken, taşımalı eğitimde %17’lik belirgin bir düşüş yaşanmıştır. 2024’te yürürlüğe giren yeni yönetmelik, taşımalı eğitimin kapsamını daraltarak yatılı okulları yeniden ön plana çıkarmış; bu durum erişim politikalarında yön değişikliğine işaret etmiştir. Yükseköğretimde ise KYK yurt sayısı ve kapasitesi hızlı biçimde artmış, buna karşılık özel yurtlarda hem kurum hem öğrenci sayılarında belirgin bir azalma gözlenmiştir.


Özel Öğrenci Yurtlarında Kalan Öğrenci Sayısı (2021/22-2023/24)

Kaynak: MEB, Örgün Eğitim İstatistikleri, 2024b


Dijital öğrenime hazırlık açısından Türkiye, 2018–2022 döneminde tüm göstergelerde ilerleme kaydetmiştir. Çevrimiçi öğrenme platformlarına erişim oranını %25,9’luk bir artış göstererek OECD ortalamasını geride bıraktı. Özellikle çevrimiçi öğrenme destek platformlarına erişimdeki güçlü artışta EBA ve TRT EBA TV’nin önemli rolü olmuştur. Teknik destek personeli bulunurluğu ve öğretmenlerin dijital araçlara erişimi OECD ortalamasının üzerinde artarken, öğretmenlerin dijital pedagojik yeterlilikleri ve bu araçları kullanmaya ayırabildikleri zaman alanlarında gelişim görece sınırlı kalmıştır. Eğitim materyali eksikliği açısından ise Türkiye, 2022 itibarıyla OECD ortalamasından daha iyi bir konumdadır ve en az sorun yaşayan ülkeler arasında yer almaktadır. Bununla birlikte, 2018–2022 döneminde bu alanda kayda değer bir iyileşme görülmemesi, mevcut olumlu tablonun sürdürülebilirliği için yeni politika adımlarına ihtiyaç olduğunu göstermektedir.


Eğitimin Bütçesi ve Finansmanı

2024 itibarıyla Türkiye’de eğitim bütçesi, merkezi yönetim bütçesinin en büyük kalemlerinden biri olmaya devam etmiş ve 1 trilyon 619 milyar TL’ye ulaşmıştır. 2000’li yıllardan bu yana eğitime ayrılan kaynaklar nominal olarak ve bütçe içindeki pay açısından artış gösterse de yüksek enflasyon ve döviz kuru etkileri nedeniyle reel artışlar sınırlı kalmıştır. 2024’te MEB başta olmak üzere YÖK, üniversiteler ve ÖSYM bütçelerinde önemli nominal artışlar yaşanmış; ancak bu artışların yaklaşık üçte biri enflasyon karşısında reel olarak erimiştir. MEB bütçesinin ağırlıklı olarak temel eğitim ve ortaöğretime yönelmesi ve son üç yılda temel eğitim, ortaöğretim, özel eğitim ve hayat boyu öğrenmede kaydedilen artışlar, erişim, kapsayıcılık ve mesleki-teknik eğitime yönelik politika önceliklerini yansıtmaktadır.

Kaynak: Education at a Glance: OECD Indicators, Total Expenditure per Full-time Equivalent Student in Primary, Secondary and Tertiary Education (2021), 2024


Öğrenci başına eğitim harcamaları TL bazında tüm kademelerde artarken, dolar bazında sınırlı artışlar alım gücündeki kayba işaret etmektedir. Türkiye, öğrenci başına harcamada tüm kademelerde OECD ve AB ortalamalarının altında yer almakta; özellikle ilkokul ve ortaöğretimde bu fark belirginleşmektedir. Buna karşın yükseköğretimde GSYH’ye ayrılan pay birçok OECD ve AB ülkesinin üzerindedir ve üniversitelere yönelik yatırım ödenekleri %109 artmıştır. Öğretmen maaşları nominal ve reel olarak yükselse de kıdemli öğretmen maaşlarının (52.492$) OECD ortalamasının (73.930$) altında kalması dikkat çekmektedir. 2024’te yürürlüğe giren Öğretmenlik Mesleği Kanunu bu açığı azaltmayı hedeflese de öğretmenliğin uzun vadeli cazibesini artırmak için maaş ve kariyer politikalarının uluslararası standartlara daha fazla yaklaştırılması gerektiği görülmektedir.


İnsan Kaynağı

2023–2024 eğitim-öğretim yılında öğretmen başına düşen öğrenci sayısı kademeler arasında farklılaşmaktadır; en yüksek oran ilkokulda (18), en düşük oran ortaöğretimde (12) olup okul öncesinde bu oran 17’den 16’ya gerilemiştir. OECD ve AB karşılaştırmaları, Türkiye’de okul öncesi ve ilkokul kademelerinde öğretmen başına düşen öğrenci sayılarının hâlen uluslararası ortalamaların üzerinde olduğunu göstermektedir. Özellikle okul öncesinde Türkiye’nin oranı OECD ve AB ülkelerine kıyasla belirgin biçimde yüksektir; bu durum kalabalık sınıfların eğitim kalitesi ve bireyselleştirilmiş geri bildirim açısından risk oluşturduğunu ve bu kademelerde öğretmen sayısını artırmaya yönelik politikalara ihtiyaç olduğunu ortaya koymaktadır. Ortaokulda oranlar düşüş eğiliminde olmakla birlikte OECD ve AB ortalamalarının üzerindedir; ortaöğretimde ise Türkiye uluslararası ortalamalara yakın bir seviyededir.

MEB Personelinin Eğitim Düzeyine Göre Dağılımı (%, 2017-2023)

Kaynak: MEB, 2023 Yılı İdare Faaliyet Raporu, 2024c


Eğitim personelinin niteliği ve demografik yapısı incelendiğinde, yüksek lisans ve doktora derecesine sahip öğretmen oranlarında artış görülmesine karşın doktora oranı hâlen oldukça düşüktür. Öğretmenlerin yaş dağılımında 30 yaş altı oranı azalırken 41–50 yaş grubunun payı artmakta; buna rağmen genç öğretmen oranları Türkiye’de tüm kademelerde OECD ve AB ortalamalarının üzerindedir. Kadın öğretmen oranının tüm kademelerde artması uzun vadede rol model çeşitliliği açısından tartışma alanı yaratmaktadır. Eğitim fakültelerine talep ve mezun sayılarındaki düşüş ile öğretmen atamalarındaki azalma bu eğilimi güçlendirmektedir. Buna karşın Türkiye, eğitim personeli eksikliği (%16,4) ve düşük nitelikli öğretmen oranı açısından OECD ortalamasının (%46,7) ve birçok Avrupa ülkesinin altında yer almakta; bu durum, mevcut kazanımların korunması ve özellikle kritik kademelerde öğretmen sayısı ve niteliğini artırmaya yönelik sürdürülebilir politikalara ihtiyaç olduğunu göstermektedir.


Okul Öncesi Eğitim

2023-2024 eğitim-öğretim yılında okul öncesi eğitimde okul sayısı önemli ölçüde artarak 39.947’ye ulaşmış, bu artış büyük ölçüde MEB’in anasınıflarını bağımsız anaokullarına dönüştürme politikalarından kaynaklanmıştır. Ancak okul sayısındaki bu güçlü artışa karşın öğrenci sayısı son altı yılda ilk kez azalarak 1.954.202’ye gerilemiştir. Bu düşüş, okullaşma oranındaki bir gerilemeden ziyade 0-4 yaş grubundaki çocuk nüfusunun hızlı azalmasıyla açıklanmaktadır. Nitekim 3-5 yaş grubunda net okullaşma oranı artmaya devam ederek %51,89’a yükselmiştir. Resmi okullarda öğrenci sayısı %4,8, özel okullarda ise %5,4 oranında azalmış; özel okul sayısındaki artışın sınırlı kalması ise ekonomik koşulların özel sektör yatırımlarını baskıladığını göstermiştir.

Okul Öncesi Eğitimde Son 1 Yılda Öğretmen Sayısının En Çok Arttığı ve Azaldığı İller (%; 2022/23- 2023/24)


En Çok Artan 5 İl

Bolu

11,08

Tokat

9,59

Sinop

8,87

Çanakkale

8,52

Adana

7,43

En Çok Azalan 5 İl

Şırnak

-18,19

Hakkari

-17,95

Hatay

-15,55

Bingöl

-12,56

Diyarbakır

-11,93


Kaynak: MEB, Örgün Eğitim İstatistikleri, 2024b

Not: MEB Örgün Eğitim İstatistikleri verileriyle yazar tarafından hesaplanmıştır. 


Öğretmen sayıları son yıllarda artış eğilimi göstermekle birlikte 2023-2024’te belirgin bir duraksama yaşanmıştır; bu durum emeklilik başvurularındaki artış ve kamu bütçesindeki sınırlılıklar ile ilişkilendirilmektedir. Derslik sayıları da pandemi dönemi dışında ilk kez düşüş göstermiş, özellikle resmi okullarda daha belirgin bir azalma yaşanmıştır. Bölgesel düzeyde bakıldığında, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da öğrenci artışına rağmen öğretmen ve derslik sayılarındaki gerileme dikkat çekmektedir. Uluslararası karşılaştırmalar, Türkiye’nin 5 yaş grubunda okul öncesi okullaşmada %97,39 oranla OECD ve AB ortalamalarını aştığını ortaya koyarken, 3 ve 4 yaş gruplarında hâlen ciddi bir geride kalma söz konusudur. Buna ek olarak, öğrenci başına yapılan okul öncesi harcamaların OECD ülkelerinde artmasına karşın Türkiye’de azalması, eğitim kalitesi ve eşit erişim açısından önemli bir risk alanı oluşturmaktadır.


Yükseköğretim

2024 YKS verileri, son sınıf düzeyinde başvuran sayısının 2023’e kıyasla arttığını, buna karşın üniversiteye yerleşme oranlarının tüm kademelerde gerilediğini göstermektedir. 2017’de daha yüksek olan lisans, önlisans ve AÖF yerleşme oranları 2024’te düşmüş; lisans ve önlisansta sınırlı azalma yaşanırken AÖF’e yerleşenlerin oranı %1,2 artmıştır. Uzun yıllar artış gösteren toplam başvuru sayısının 2024’te düşmesi, üniversiteye talebin sürdüğünü ancak yerleşme oranlarının gerilediğini ortaya koymaktadır. 2022’de YKS baraj puanlarının kaldırılmasıyla talebin hızla artması, 2024’teki yerleşme oranı düşüşünün önemli nedenlerinden biri olarak değerlendirilmektedir. Buna rağmen AÖF’e yerleşme oranlarının görece düşük kalması, öğrencilerin ağırlıklı olarak örgün eğitimi tercih ettiğine işaret etmektedir.


Akredite Edilen Programların Alan Bazlı Dağılımı (%, 2023)

Kaynak: YÖKAK, 2024


Yükseköğretimde toplam öğrenci sayısı, 6 Şubat depremi nedeniyle 2022–2023 dönemindeki geçici düşüş dışında genel olarak artış eğilimindedir. Lisans öğrenci sayısı 2022’ye kadar yükselmiş, ardından 3,7 milyona gerilemiştir. Lisansüstü düzeyde ise dalgalanmalara rağmen uzun vadede güçlü bir artış sürmektedir. İkinci öğretim öğrenci sayısı 2017’den bu yana düzenli olarak azalmakta; YÖK’ün bu programları kapatma kararı düşüşün hızlanacağını göstermektedir. Açıköğretimde genel bir gerileme, uzaktan öğretimde sınırlı bir artış gözlenirken; uluslararası öğrenci oranının 2017–2024 döneminde yaklaşık üç kat artarak %4,75’e ulaşması, yükseköğretimde uluslararasılaşma politikalarının etkisini ortaya koymaktadır. Akreditasyon süreçlerindeki hızlı artış ise kalite güvencesinin güçlendiğine ve sistemin ulusal ve uluslararası standartlara uyum çabasının hızlandığına işaret etmektedir.


Eğitimin Çıktıları

2017–2022 döneminde Türkiye’de 25 yaş ve üzeri nüfusun eğitim düzeyinde belirgin bir iyileşme yaşanmıştır. Okuryazar olmayan ve herhangi bir öğrenim kurumundan mezun olmayanların oranı azalırken, ortaöğretim ve yükseköğretim mezunlarının payı kademeli olarak artmıştır. Lise ve dengi okul mezunlarının oranı %23,5’e, yükseköğretim mezunlarının oranı ise %21’e yükselmiştir. Yüksek lisans mezunlarında sınırlı bir artış görülürken doktora mezunlarının oranı sabit kalmıştır. OECD karşılaştırmaları, Türkiye’de ortaöğretim ve altı eğitim düzeyine sahip nüfus oranının düşüş hızının OECD ortalamasından daha yüksek olduğunu, ancak bu oranın hâlen OECD ülkelerinin oldukça üzerinde seyrettiğini göstermektedir. Buna karşılık, 25–34 yaş grubunda yükseköğretim mezunu oranındaki hızlı artış, Türkiye’de yükseköğretime erişimin güçlendiğine işaret etmektedir; ancak bu niceliksel büyümenin sürdürülebilirliği için eğitim kalitesinin ve istihdamla uyumunun güçlendirilmesi gerekmektedir.


 Eğitim Fakültesi Mezunlarının İlk İş Bulma Süresi (Ay, 2023)

Kaynak: TÜİK, Yükseköğretim İstihdam Göstergeleri, 2023b


Eğitim çıktıları açısından bakıldığında, eğitim fakültesi mezunlarının istihdamında alanlar arasında belirgin farklılıklar bulunmaktadır. Özel eğitim (4,2), İngilizce ve DKAB öğretmenliği mezunları daha kısa sürede iş bulurken; resim-iş (17,5) ve tarih öğretmenliği (19,1) mezunları daha uzun sürelerle karşı karşıya kalmaktadır. TIMSS 2023 sonuçları ise Türkiye’nin matematik ve fen bilimlerinde önemli bir başarı artışı yakaladığını ortaya koymaktadır. Türkiye, 4. sınıf fen bilimlerinde Avrupa birincisi olurken, OECD ülkeleri arasında puanını en fazla artıran ülkelerden biri olmuştur. Bununla birlikte, akran zorbalığı, sosyoekonomik düzey ve okul öncesi eğitime katılım süresi gibi faktörlerin öğrenci başarısı üzerinde güçlü etkileri olduğu görülmektedir. Akademik başarıyı artırmak için yalnızca müfredat ve sınav odaklı değil; erken çocukluk eğitimi, okul iklimi ve fırsat eşitliğini güçlendiren bütüncül politikaların hayata geçirilmesi gerektiğini ortaya koymaktadır.

Türkiye ve Dünyada Öğrencilerin Akran Zorbalığına Maruz Kalma Düzeyine Göre Matematik Puan Ortalamaları (2023)

Kaynak: MEB, TIMSS 2023 Raporu, 2024a


Eğitimde Eşitsizlikler

Türkiye’de eğitimde eşitsizlikler, gelir dağılımındaki adaletsizlikler ve bölgesel farklılıklarla yakından ilişkilidir. TÜİK ve Dünya Bankası verileri, Gini katsayısının yüksek seyrini koruduğunu ve Türkiye’nin uluslararası ölçekte eşitsizliğin belirgin olduğu ülkeler arasında yer aldığını göstermektedir. Bu durum, özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da eğitime erişim ve devamlılık sorunlarını derinleştirmektedir. MEB’in 2024 verileri, okul öncesi ve ortaöğretimde bölgesel okullaşma farklarının sürdüğünü ortaya koymakta; okul öncesinde Batı Marmara en yüksek, Güneydoğu Anadolu ise en düşük oranlarla öne çıkmaktadır. Ortaöğretimde Doğu Karadeniz ve Güneydoğu Anadolu’da son bir yılda yaşanan düşüşler, sosyoekonomik koşulların eğitime erişimde belirleyici rolünü bir kez daha göstermektedir. Bu bölgelerde kız çocuklarının okullaşma oranlarının ülke ortalamasının altında kalması da eşitsizliği besleyen önemli bir faktördür.

Bölgelere Göre Net Okullaşma Oranı (2023-2024)

Kaynak: MEB, Örgün Eğitim İstatistikleri, 2024b


2023–2024 döneminde resmi okul ve öğretmen sayıları artarken, özel okullarda öğrenci ve öğretmen sayısının azalması ekonomik koşulların veli tercihleri ve özel okul sektörünün sürdürülebilirliği üzerindeki etkisini ortaya koymaktadır. Cinsiyet dağılımında ilkokul ve ortaokulda görece denge korunurken, ortaöğretim ve özellikle yükseköğretimde kız öğrencilerin oranı belirgin biçimde artmıştır; buna karşın kadınların düşük istihdam oranları, eğitim kazanımlarının işgücü piyasasına yeterince yansımadığını göstermektedir. Özel eğitimde öğrenci sayısının son bir yılda %10’un üzerinde artması ve kız öğrencilerin oranındaki kademeli yükseliş, kapsayıcılık açısından olumlu olmakla birlikte, eğitimde eşitsizliklerle mücadele için bölge temelli sosyal destekler, okul öncesi eğitimin yaygınlaştırılması ve ortaöğretimde devamlılığı güçlendiren bütüncül politikalara duyulan ihtiyacı teyit etmektedir.


Eğitimde Mesleki Örgütlenme

2024 yılında Türkiye’de kamu görevlilerinin %43,9’u sendika üyesi olup, en fazla sendikalı memurun yer aldığı alan 946.907 üye ile Eğitim, Öğretim ve Bilim Hizmetleri koludur. Bu alandaki sendika üye sayısı 2023’e göre %4,96 artış göstermiştir. Ancak sendikalaşma oranı %72,57 ile kamu görevlileri ortalamasının (%75,18) altında kalmakta ve hizmet kolları arasında orta sıralarda yer almaktadır. Eğitimcilerin sendikalara yönelme nedenleri arasında özlük haklarının iyileştirilmesi, ücret artışı talebi ve çalışma koşullarının geliştirilmesi öne çıkmaktadır. Buna karşın, 2024’te sendika sayısı 51’den 48’e gerileyerek örgütlü yapının sayısal olarak daraldığına işaret etmektedir.


Eğitim, Öğretim ve Bilim Hizmet Kolundaki Sendikalaşma Oranları (%, 2018-2024)

Kaynak: T.C. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, 2024


Sendikal yapı içinde üyelik büyük ölçüde birkaç büyük sendikada yoğunlaşmaktadır. Eğitim-Bir-Sen 421.672 üye ve %32,3 sendikalaşma oranıyla ilk sırada yer alırken, Türk Eğitim-Sen ve Eğitim-İş artan üye sayılarıyla onu izlemektedir; Eğitim-Sen ise sınırlı bir üye kaybına rağmen dördüncü sıradaki konumunu korumuştur. İlk dört sendika dışındaki 44 sendikanın her birinin sendikalaşma oranı %1’in altında kalmıştır. Uluslararası karşılaştırmada, Türkiye’de eğitim hizmetlerinde sendikalaşma oranı ABD’ye kıyasla oldukça yüksektir. ABD’de 2023 itibarıyla eğitim hizmetlerinde sendikalaşma oranı %12,9’a yükselmiş olsa da bu oran Türkiye’nin oldukça gerisindedir. Bu durum, Türkiye’de eğitim alanında güçlü bir örgütlenme geleneği bulunduğunu; ancak sendikaların, niceliksel gücü eğitim politikalarını bilimsel temelde dönüştürecek nitelikli ve etkili bir role dönüştürmesi gerektiğini göstermektedir.


Sonuç 

Eğitim İzleme Raporu 2024, eğitim alanındaki temel göstergeleri 12 ana başlık altında ele alırken, “Sosyal-Duygusal Gelişim” başlığını ilk kez rapora dâhil etmesiyle dikkat çekmektedir. Karşılaştırmalı veriler üzerinden hem son bir yıldaki ani değişimler hem de son yedi yıla yayılan eğilimler analiz edilmiş; gelişme alanlarının yanı sıra derinleşen sorunlar görünür kılınmıştır. Raporda özellikle öğretmen yetiştirme ve istihdam dengesi öne çıkmaktadır. Öğrenci sayılarındaki düşüş, kamuda öğretmen atamalarında doygunluk sinyalleri ve Milli Eğitim Akademisinin kurulması; öğretmen yetiştiren yükseköğretim kurumlarının kontenjanlarının, işlevlerinin ve uzun vadeli planlamalarının yeniden değerlendirilmesini gerekli kılmaktadır. Okul öncesi ve ortaöğretimdeki öğrenci azalışı ile zorunlu ortaöğretimin süresine yönelik tartışmalar, öğretmen ihtiyacının gelecekte daha da azalabileceğine işaret etmektedir.


Raporda okul terki, çocuk işgücü ve NENİ gençler kritik risk alanları olarak öne çıkmaktadır. Ortaöğretim öğrenci sayısındaki düşüşe paralel olarak 15–17 yaş grubunda işgücüne katılım ve NENİ oranlarındaki artış, eğitim–istihdam ilişkisini güçlendirecek yeni politikalara duyulan ihtiyacı ortaya koymaktadır. Mesleki ortaöğretim kurumları ve meslek eğitim merkezlerinin daha cazip ve işlevsel hale getirilmesi bu bağlamda öncelikli görünmektedir. Ayrıca, işgücündeki çocukların eğitimle bağının yeterince izlenememesi, MEB–TÜİK işbirliğiyle düzenli veri üretimini zorunlu kılmaktadır. Sosyal-duygusal gelişim, okul aidiyeti ve akran zorbalığına ilişkin bulgular ise eğitimin yalnızca akademik değil, duyuşsal ve psikososyal boyutlarının da güçlendirilmesi gerektiğini göstermektedir. PISA ve OECD verileri ışığında, işbirliği, stresle baş etme ve duygu kontrolü gibi becerilerin eğitim süreçlerinde daha fazla desteklenmesi; ölçme-değerlendirme sisteminin süreç odaklı biçimde dönüştürülmesi raporun temel politika çağrıları arasında yer almaktadır.


Öneriler

  • Türkiye’de demografik yapıdaki değişim ve Milli Eğitim Akademisinin kurulması gibi gelişmeler dikkate alınarak öğretmen yetiştirme süreçleri nitelik yönünden bütünlükçü bir anlayışla gözden geçirilmelidir.
  • Zorunlu ortaöğretim süresi yeniden değerlendirilmeli, dünyadaki uygulamalar dikkate alınarak bu konuda mesleki ve akademik eğitim için ayrı düzenlemeler yapılmalıdır. 
  • Eğitim-öğretim süreçlerinin önemli bir parçası olan sosyal-duygusal öğrenme becerilerinin ölçümüyle ilişkili çalışmalar teşvik edilmeli; bu alandaki ölçümler için özgün araç ve modeller geliştirilmelidir.
  • Okula aidiyet sorunuyla ilişkili net politikalar geliştirebilmek için eğitimin tüm paydaşlarını içine alan kapsamlı saha çalışmaları yapılmalıdır. Buna ilaveten öğrencilerin okul aidiyet duygularını güçlendirmek için öğrenci dostu okul binaları inşa edilmeli; bu okullarda öğrencilerin sosyal, kültürel ve sportif ihtiyaçlarını karşılayacak alanlar oluşturulmalı; okula yeni başlayan öğrencilere okulu sevdirecek şekilde uyum programları düzenlenmeli; okullarda şiddet ve zorbalığı önlemek için gerekli tedbirler alınmalıdır. 
  • Öğrencilerde işbirliği, duygu kontrolü ve stresle başa çıkma konusunda gözlemlenen zaafiyeti gidermek için eğitim-öğretim süreçlerinde bilginin hayata aktarımını mümkün kılan uygulamalar artırılmalı ve proje temelli çalışmalara ağırlık verilmelidir. 
  • Duygu kontrolü ve strese dayanıklılık konusunda, erken yaşlarda öğrenciler üzerinde oluşturduğu psikolojik baskı dikkate alınmalıdır. Bu doğrultuda, kademeler arası geçiş için yapılan düzey belirleyici sınavlar yerine süreçte öğrenme eksiklerini tespit ve telafi imkânı sağlayan biçimlendirici değerlendirme araçları daha etkin kullanılmalıdır. Kademeler arası sınavlar ya tamamen kaldırılmalı ya da etkisi makul bir seviyeye çekilmelidir. 
  • İşgücüne katılan çocukların ne kadarının eğitimde olduğu konusunda düzenli veri temini sağlanmalı ve TÜİK’in “Çocuk İşgücü Anketi” iki yıllık sürelerle yenilenmeli; süreçte MEB ve TÜİK arasında işbirliği yapılmalıdır.



Kaynakça

Millî Eğitim Bakanlığı. (2023, 24 Temmuz). LGS yerleştirme sonuçları açıklandı. https://www.meb.gov.tr/lgs-yerlestirme-sonuclari-aciklandi/haber/30468/tr adresinden erişildi. 

Millî Eğitim Bakanlığı (MEB). (2024a). TIMSS 2023 Raporu: 4. ve 8. Sınıf Öğrencilerinin Matematik ve Fen Başarıları. Ölçme, Değerlendirme ve Sınav Hizmetleri Genel Müdürlüğü. https://odsgm.meb.gov.tr/meb_iys_dosyalar/2024_12/23102111_timss2023rapor2012kapakli.pdf adresinden erişildi.

Millî Eğitim Bakanlığı (MEB). (2024b). MEB istatistikleri: Örgün eğitim 2023-2024. https://sgb.meb.gov.tr/www/mill-egitim-istatistikleri-orgun-egitim-20232024/icerik/629 adresinden erişildi.

Millî Eğitim Bakanlığı (MEB). (2024c). 2023 yılı idare faaliyet raporu. https://sgb.meb.gov.tr/meb_iys_dosyalar/2024_10/30104246_1211.pdf adresinden erişildi.

Millî Eğitim Bakanlığı (MEB). (2025, 5 Mart). Lise öğrencileri arasında yürütülen “Şiddet Algısı Araştırması” sonuçları açıklandı. https://orgm.meb.gov.tr/www/lise-ogrencileri-arasinda-yurutulen-siddet-algisi-arastirmasi-sonuclari-aciklandi/icerik/3159 adresinden erişildi.

OECD. (2024). Education at a glance 2024: OECD indicators. OECD Publishing. https://doi. org/10.1787/c00cad36-en


T.C. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı. (2024). 4688 Sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları ve Toplu Sözleşme Kanunu Gereğince Kamu Görevlileri Sendikaları ile Konfederasyonların Üye Sayılarına İlişkin 2024 Temmuz İstatistikleri Hakkında Tebliğ (2024, 5 Temmuz). Resmî Gazete, (Sayı: 32593). https://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2024/07/20240705-3.pdf adresinden erişildi.

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK). (2019). Çocuk İşgücü Anketi Sonuçları, 2019 [Veri Seti]. https://data.tuik.gov.tr/bulten/index?p=child-labour-force-survey-2019-33807 adresinden erişildi.

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK). (2023a). İstatistiklerle Çocuk, 2023 [Veri Seti]. https://data.tuik. gov.tr/Bulten/Index?p=Istatistiklerle-Cocuk-2023-53679 adresinden erişildi.

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK). (2023b). Yükseköğretim İstihdam Göstergeleri, 2023 [Veri Seti]. https://data.tuik.gov.tr/Bulten/Index?p=Yuksekogretim-Istihdam-Gostergeleri-2023-53466 adresinden erişildi.

YÖK İstatistik (YÖK). (2024). Yükseköğretim bilgi yönetim sistemi. https://istatistik.yok.gov.tr/ adresinden erişildi.

Yükseköğretim Kalite Kurulu Başkanlığı (YÖKAK). (2024). 2023 Yükseköğretim değerlendirme ve kalite güvencesi durum raporu. https://www.yokak.gov.tr/documents/StatusReports/Durum_Raporu_2023.pdf adresinden erişildi.

Yükseköğretim Kurulu (YÖK). (2024). 259. Üniversitelerarası Kurul toplantısı. Yükseköğretim Kurulu. Ankara. https://www.yok.gov.tr/Sayfalar/Haberler/2024/259-universitelerarasi-kurul-toplantisi.aspx adresinden erişildi.


İlgili İçerikler

Öğretmen Yeterliklerinin İzlenmesi: Sorunlar ve Öneriler

Öğretmenler eğitim sisteminin niteliğini belirleyen temel unsur olsa da, Türkiye’de öğretmen yeterliklerinin sahada düzenli ve bütüncül biçimde izlenmesini sağlayan kurumsal bir mekanizma bulunmamaktadır. Eğitim Politikaları Araştırma Merkezi (EPAM) tarafından yayımlanan “Öğretmen Yeterliklerinin İzlenmesi: Sorunlar ve Öneriler” başlıklı politika notu, bu yapısal boşluğu ele alarak mevcut durumu analiz etmekte ve dijital dönüşüm, kültürel yeterlik, yapay zekâ okuryazarlığı ile çok kaynaklı değerlendirme gibi güncel ihtiyaçlar doğrultusunda sürdürülebilir bir izleme modeline yönelik öneriler sunmaktadır. Prof. Dr. Bayram Özer’in hazırladığı çalışma, Singapur, Japonya ve Hollanda gibi ülkelerdeki örneklerden yararlanarak Türkiye'nin koşullarına uyarlanabilir bir çerçeve ortaya koymaktadır.Öne Çıkan Politika ÖnerileriMEBBİS’e entegre Dijital Yeterlik İzleme Modülü geliştirilmelidir.Öğretmen performansı, okul yöneticisi, akran, öğrenci ve öğretmen öz değerlendirmesi gibi araçları içeren çok kaynaklı bir model ile izlenmelidir.Yeni sistem, farklı bölgelerde yürütülecek pilot uygulamalarla test edilmelidir.İzleme sonuçları, mentörlük ve sürekli mesleki gelişim programlarıyla desteklenmelidir.Öğretmen yeterliklerine ilişkin veriler, bağımsız bir yapı tarafından analiz edilerek yıllık raporlar halinde yayımlanmalıdır. Bu politika notu, öğretmen niteliğini güçlendirmeyi ve eğitimde kaliteyi artırmayı hedefleyen politika yapıcılar, araştırmacılar ve uygulayıcılar için yol gösterici bir kaynak niteliği taşımaktadır. Türkiye’de sürdürülebilir ve veriye dayalı bir öğretmen yeterliği izleme sisteminin kurulması için kapsamlı bir değerlendirme ve çözüm çerçevesi sunmaktadır.

08 Aralık 2025

Yapay Zeka ve Büyük Veri Çağında Öğretmen Yeterliklerinin İzlenmesi

Öğretmen yeterliklerinin değerlendirilmesi, yapay zeka ve büyük veri teknolojilerinin eğitim alanını dönüştürdüğü günümüzde yeni bir anlam kazanıyor. Bu seminerde, Türkiye’de öğretmen yeterliklerinin izlenmesine ilişkin mevcut uygulamaların güçlü ve sorunlu yönleri ele alınırken; pedagojik beceriler, dijital yeterlikler ve veri okuryazarlığı gibi çağdaş yeterlik alanlarının değerlendirme süreçlerine nasıl entegre edilebileceği tartışılacak.Ayrıca, standart testlere ve nicel verilere aşırı bağımlı modellerin sınıf içi karar süreçlerini ve öğretmenlerin yansıtıcı pratiklerini görünmez kılması, dijital pedagojik yeterliklerin izleme mekanizmalarına yeterince yansımaması ve çok kaynaklı veri yapılarının sınırlılıkları gibi temel meseleler değerlendirilecek. Bu çerçevede “pratik bilgelik”, etik-sosyal sorumluluk ve büyük veri analitiği temelli yaklaşımın öğretmen değerlendirmesine nasıl yeni bir yön verebileceği ele alınacak.Çevrimiçi düzenlenecek seminerde, insan odaklı bir izleme modeli, sürdürülebilir mesleki gelişimi destekleyen izleme döngüleri ve yapay zeka destekli değerlendirme araçlarının öğretmen öğrenme süreçlerindeki potansiyeli üzerine kapsamlı bir değerlendirme yapılacak.Kayıt için:

“Yapay Zeka ve Büyük Veri Çağında Öğretmen Yeterliklerinin İzlenmesi” Semineri Gerçekleşti

EPAM Seminerleri kapsamında Prof. Dr. Mustafa Yunus Eryaman, yapay zeka ve büyük verinin öğretmen yeterliklerinin izlenmesinde nasıl dönüştürücü bir rol oynayabileceğini değerlendirdi. Seminerde, öğretmen performansının yalnızca nicel verilere dayanmasının yeterli olmadığı; sınıf içi etkileşim, pedagojik uygulamalar, okul kültürü ve bağlamsal unsurların birlikte dikkate alınması gerektiği vurgulandı.Prof. Dr. Eryaman, yapay zekanın öğretmeni denetleyen bir mekanizma olarak değil, öğretmenin kendi mesleki gelişimini yönlendirmesine yardımcı olan bir araç olarak tasarlanmasının kritik önem taşıdığını ifade etti. Bu yaklaşımın, öğretmeni pasif bir değerlendirme nesnesi olmaktan çıkarıp kişiselleştirilmiş geri bildirimler alan, güçlü ve gelişime açık yönlerini veri üzerinden izleyebilen aktif bir özne hâline getirdiğini belirtti. Ayrıca bireyselleştirilmiş öğrenme süreçlerinde yapay zekanın, öğrencilerin farklı öğrenme hızlarını ve ihtiyaçlarını görünür kılarak öğretmenin sınıf içi çeşitliliği daha etkili yönetmesine katkı sağlayabileceği örneklerle aktarıldı.Uluslararası örnekler üzerinden tartışılan farklı modeller, Türkiye açısından etik, güvenli ve öğretmeni güçlendiren bir değerlendirme yaklaşımının gerekliliğini ortaya koydu. Bu bağlamda eğitim fakülteleri ile okullar arasındaki işbirliğinin güçlendirilmesi, veri güvenliğinin sağlanması ve bağımsız değerlendirme yapılarının oluşturulması seminerin öne çıkan temaları arasında yer aldı. Öne Çıkan TespitlerPerformans göstergelerinin güncel ve kanıta dayalı olmaması büyük bir sorun.Türkiye de dahil olmak üzere birçok ülkede öğretmenlerden beklenen yeterlilikleri ölçmek için kullanılan kriterler, eğitimde yaşanan hızlı teknolojik ve pedagojik dönüşüme ayak uyduramıyor. Bu da değerlendirmelerin gerçek durumu yansıtmamasına yol açıyor.Değerlendirme süreçleri çoğu zaman bürokratik bir yüke dönüşüyor.Öğretmenler performanslarını geliştirmeye odaklanmak yerine belge toplamak, formlar doldurmak veya göstermelik kanıt üretmek zorunda kalıyor. Bu da sistemi amacından uzaklaştırıyor.Okul başarısı, öğretmen yeterliliği ve öğrenci öğrenmesi arasındaki bağ çoğu modelde kopuk.Dünyanın birçok yerinde bu üç alan ayrı ayrı izleniyor. Oysa bütüncül bir yaklaşım olmadan hiçbir değerlendirme gerçek resmi göstermiyor; öğretmenin etki alanı ya abartılıyor ya da küçümseniyor.Kişisel verilerin korunması yapay zeka çağında kritik bir mesele.Toplanan verilerin nerede saklandığı, kimlerle paylaşıldığı ve ne amaçla kullanıldığı konusunda şeffaflık olmazsa, eğitim verisi kolayca suistimal edilebilir hale geliyor.Hizmet içi eğitimler öğretmenlerin gerçek ihtiyaçlarına yanıt vermiyor.Çoğu ülkede reformlar kısa süreli eğitimlere dayanıyor, ancak bu eğitimler öğretmenin pratikte karşılaştığı sorunları çözmüyor. Bu nedenle reformlar sürdürülebilir hale gelemiyor.Sunulan ÖnerilerBağımsız bir ulusal akreditasyon ve politika kurulu kurulmalı.Öğretmen performansı ve okul değerlendirmeleri bakanlığın iç işleyişinden bağımsız, bilimsel ilkelere göre çalışan bir üst kurul tarafından yürütülürse sistem daha şeffaf ve güvenilir olabilir.Üniversitelerde yapay zeka, büyük veri ve eğitim teknolojisi odaklı ortak programlar açılmalı.Eğitim fakülteleri ile mühendislik fakültelerinin birlikte geliştireceği yüksek lisans/doktora programları, geleceğin öğretim tasarımcılarını ve veri okuryazarı öğretmenlerini yetiştirmek için zorunlu hale geliyor.Öğretmen değerlendirmesi cezalandırıcı değil, geliştirici bir modele dönüşmeli.Amaç, öğretmene eksiklerini göstermek değil; kişisel gelişimini destekleyen somut, uygulanabilir geri bildirim sağlamak olmalı.Mikro sertifikalar ve öğretmen akademileri yaygınlaştırılmalı.Öğretmenler kısa, hedef odaklı eğitimlerle dijital pedagojiden sınıf içi veri kullanımına kadar pek çok alanda yetkinleşebilir. Bu sistem öğretmenin kendi gelişim yolunu seçmesine de imkân tanır.Okullar kendi mükemmeliyet modellerini geliştirebilmeli.Her okulun bağlamı farklıdır. Bu nedenle tek tip bir model yerine, okulların güçlü ve zayıf yönlerini analiz edip kendi gelişim yol haritalarını oluşturması hedeflenmeli.Veri güvenliğini önceleyen sıkı etik ve hukuki yapı kurulmalı.Eğitim verisi en hassas veri türlerinden biridir. Öğrencilerin ve öğretmenlerin mahremiyetini korumayan bir sistem, uzun vadede eğitime zarar verir. Seminerin tamamını izlemek için: