Logo

Yayınlar

Açıköğretim Lisesi'ne Göç


Salgın hastalık dolayısıyla örgün eğitime verilen ara ile birlikte okulların sosyalleşme işlevinin askıya alınması ve Açık Öğretim Lisesi’nde son yıllarda uygulanan sınavların kapsam ve yöntem bakımından daha cazip olması, örgün ortaöğretim öğrencilerinin yoğun bir şekilde Açık Öğretim Lisesi’ne yönelmesine yol açmıştır. Açık Öğretim Lisesi’nde ders yükünün daha az olması; üniversiteye hazırlık kaygısı içerisindeki öğrencilerin üniversiteye hazırlanmak için daha fazla zaman elde edebilmesi ve lise diplomasına sahip olmanın üniversiteye geçiş için sadece bir prosedürü tamamlamak olarak görülmesi gibi sebepler örgün eğitimden Açık Öğretim Lisesi’ne olan göçü arttırmıştır. Bu göç; 11 ve 12. sınıf seviyesindeki şubelerin boşalması, şubelerin boşalmasına bağlı olarak bazı öğretmenlerin norm fazlası durumuna düşmesi ve üniversite sınavlarına hazırlığa yönelik hizmet veren alternatif eğitim kurumu sayısında artış yaşanması gibi olası sonuçlara sebep olacaktır. Bu göçü ve olumsuz sonuçları önlemek için; örgün eğitimde gerçekleştirilen eğitim uygulamalarının yükseköğretime geçiş sınavına okul dışı bir mekanizma yardımıyla hazırlanmaya fırsat vermesinin önüne geçecek biçimde sınav-öğretim içeriği entegrasyonu sağlanmalı, iki program arasındaki diplomaların eş değer olması gibi öğretim programı içerikleri de birbirine muadil hâle getirilmeli ve örgün eğitim kurumlarından ayrılarak Açık Öğretim Lisesi’ne geçiş yapan öğrenciler ve velilerin bu eğilimlerinin gerekçeleri tespit edilerek örgün eğitim sisteminin veli ve öğrencilerin hangi beklentilerine cevap vermediği tespit edilmeli ve bu alanlara yönelik yapılandırmaya gidilmelidir.  Salgın hastalık dolayısıyla örgün eğitime verilen ara ile birlikte okulların sosyalleşme işlevinin askıya alınması ve Açık Öğretim Lisesi’nde son yıllarda uygulanan sınavların kapsam ve yöntem bakımından daha cazip olması, örgün ortaöğretim öğrencilerinin yoğun bir şekilde Açık Öğretim Lisesi’ne yönelmesine yol açmıştır. Açık Öğretim Lisesi’nde ders yükünün daha az olması; üniversiteye hazırlık kaygısı içerisindeki öğrencilerin üniversiteye hazırlanmak için daha fazla zaman elde edebilmesi ve lise diplomasına sahip olmanın üniversiteye geçiş için sadece bir prosedürü tamamlamak olarak görülmesi gibi sebepler örgün eğitimden Açık Öğretim Lisesi’ne olan göçü arttırmıştır. Bu göç; 11 ve 12. sınıf seviyesindeki şubelerin boşalması, şubelerin boşalmasına bağlı olarak bazı öğretmenlerin norm fazlası durumuna düşmesi ve üniversite sınavlarına hazırlığa yönelik hizmet veren alternatif eğitim kurumu sayısında artış yaşanması gibi olası sonuçlara sebep olacaktır. Bu göçü ve olumsuz sonuçları önlemek için; örgün eğitimde gerçekleştirilen eğitim uygulamalarının yükseköğretime geçiş sınavına okul dışı bir mekanizma yardımıyla hazırlanmaya fırsat vermesinin önüne geçecek biçimde sınav-öğretim içeriği entegrasyonu sağlanmalı, iki program arasındaki diplomaların eş değer olması gibi öğretim programı içerikleri de birbirine muadil hâle getirilmeli ve örgün eğitim kurumlarından ayrılarak Açık Öğretim Lisesi’ne geçiş yapan öğrenciler ve velilerin bu eğilimlerinin gerekçeleri tespit edilerek örgün eğitim sisteminin veli ve öğrencilerin hangi beklentilerine cevap vermediği tespit edilmeli ve bu alanlara yönelik yapılandırmaya gidilmelidir.

Türkiye’de Çocuk İşçiliği: Mevcut Durum ve Öneriler


Bugün dünya genelinde milyonlarca çocuk çeşitli nedenlerle çalışma hayatı içerisinde yer almaktadır. Yetişkinlere göre birçok yönden çok daha kırılgan ve korunmaya muhtaç olan çocuklar çalışma hayatı içinde birçok nedenle zihinsel ve fiziksel açıdan zarar görmekte, gelişimini sağlıklı bir şekilde tamamlayamamakta ve mevcut potansiyeli ortaya çıkarılamamaktadır. Bu olumsuz şartlar çocuğun esenlik halinde yaşama ve büyüme hakkını ihlal ettiği gibi, içinde bulunduğu dezavantajlı hal yetişkinlik çağında da nitelikli bir hayata sahip olmasına engel teşkil etmektedir. Çocuk işçilerin sosyo-ekonomik olarak toplumun en alt tabakasında yer alan yoksul ailelere mensup olduğu dikkate alındığında çocuk işçiliği sorununun toplumda var olan eşitsizliklerin devrederek devam ettiği döngüyü besleyen en önemli etkenlerden biri olduğu görülecektir. Çocuk işçiliği sorununun çözümüne dair ulusal ve uluslararası düzeyde birtakım çalışmalar yapılmakla birlikte sorunun kaynağında yer alan daha büyük yapısal nedenler ve sorunun çok yönlü karakteristiği dikkate alınmadığından bu çalışmalar çözüm noktasında yetersiz kalmaktadır. Bu çalışma çocuk işçiliğinin nedenleri irdelemekte, mevcut durumu veriler ışığında tartışmakta ve sorunun çözümüne dair öneriler sunmaktadır. Bugün dünya genelinde milyonlarca çocuk çeşitli nedenlerle çalışma hayatı içerisinde yer almaktadır. Yetişkinlere göre birçok yönden çok daha kırılgan ve korunmaya muhtaç olan çocuklar çalışma hayatı içinde birçok nedenle zihinsel ve fiziksel açıdan zarar görmekte, gelişimini sağlıklı bir şekilde tamamlayamamakta ve mevcut potansiyeli ortaya çıkarılamamaktadır. Bu olumsuz şartlar çocuğun esenlik halinde yaşama ve büyüme hakkını ihlal ettiği gibi, içinde bulunduğu dezavantajlı hal yetişkinlik çağında da nitelikli bir hayata sahip olmasına engel teşkil etmektedir. Çocuk işçilerin sosyo-ekonomik olarak toplumun en alt tabakasında yer alan yoksul ailelere mensup olduğu dikkate alındığında çocuk işçiliği sorununun toplumda var olan eşitsizliklerin devrederek devam ettiği döngüyü besleyen en önemli etkenlerden biri olduğu görülecektir. Çocuk işçiliği sorununun çözümüne dair ulusal ve uluslararası düzeyde birtakım çalışmalar yapılmakla birlikte sorunun kaynağında yer alan daha büyük yapısal nedenler ve sorunun çok yönlü karakteristiği dikkate alınmadığından bu çalışmalar çözüm noktasında yetersiz kalmaktadır. Bu çalışma çocuk işçiliğinin nedenleri irdelemekte, mevcut durumu veriler ışığında tartışmakta ve sorunun çözümüne dair öneriler sunmaktadır. Bugün dünya genelinde milyonlarca çocuk çeşitli nedenlerle çalışma hayatı içerisinde yer almaktadır. Yetişkinlere göre birçok yönden çok daha kırılgan ve korunmaya muhtaç olan çocuklar çalışma hayatı içinde birçok nedenle zihinsel ve fiziksel açıdan zarar görmekte, gelişimini sağlıklı bir şekilde tamamlayamamakta ve mevcut potansiyeli ortaya çıkarılamamaktadır. Bu olumsuz şartlar çocuğun esenlik halinde yaşama ve büyüme hakkını ihlal ettiği gibi, içinde bulunduğu dezavantajlı hal yetişkinlik çağında da nitelikli bir hayata sahip olmasına engel teşkil etmektedir. Çocuk işçilerin sosyo-ekonomik olarak toplumun en alt tabakasında yer alan yoksul ailelere mensup olduğu dikkate alındığında çocuk işçiliği sorununun toplumda var olan eşitsizliklerin devrederek devam ettiği döngüyü besleyen en önemli etkenlerden biri olduğu görülecektir. Çocuk işçiliği sorununun çözümüne dair ulusal ve uluslararası düzeyde birtakım çalışmalar yapılmakla birlikte sorunun kaynağında yer alan daha büyük yapısal nedenler ve sorunun çok yönlü karakteristiği dikkate alınmadığından bu çalışmalar çözüm noktasında yetersiz kalmaktadır. Bu çalışma çocuk işçiliğinin nedenleri irdelemekte, mevcut durumu veriler ışığında tartışmakta ve sorunun çözümüne dair öneriler sunmaktadır.

II. İstanbul Eğitim Konferansı Sonuç Raporu


İstanbul Eğitim Konferansı ile uzmanlar, paydaşlar ve karar alıcıları bir araya getirerek her yıl bir temel konuyu tartışma zeminine taşımayı hedefliyoruz. Türkiye’nin eğitim meselelerini küresel ve kapsayıcı bir perspektifle ele alarak yeni yorum ve fikirler geliştirilmesini gaye ediniyoruz. II. İstanbul Eğitim Konferansı, 1 Ekim 2022 tarihinde "Kitlesel Eğitimde Rota Arayışı" teması ile gerçekleştirildi. Konferans çıktılarından yola çıkarak hazırlanan bu rapor, hem konferansın özetini hem de başta karar alıcılar, uzmanlar ve eğitimciler için önemli önerileri bir araya getirmektedir. İstanbul Eğitim Konferansı ile uzmanlar, paydaşlar ve karar alıcıları bir araya getirerek her yıl bir temel konuyu tartışma zeminine taşımayı hedefliyoruz. Türkiye’nin eğitim meselelerini küresel ve kapsayıcı bir perspektifle ele alarak yeni yorum ve fikirler geliştirilmesini gaye ediniyoruz.     II. İstanbul Eğitim Konferansı, 1 Ekim 2022 tarihinde "Kitlesel Eğitimde Rota Arayışı" teması ile gerçekleştirildi. Konferans çıktılarından yola çıkarak hazırlanan bu rapor, hem konferansın özetini hem de başta karar alıcılar, uzmanlar ve eğitimciler için önemli önerileri bir araya getirmektedir.

“Göç Yönetiminden Göç Yönetişimine: Türkiye İçin Bir Model Önerisi”


Türkiye, Suriye’de patlak veren iç savaşla birlikte ortaya çıkan istikrarsız ve güvensiz tablo sonucunda, güvenli bölge arayışına giren sivil halkın yoğun bir şekilde kitlesel göç dalgasına maruz kalmıştır. Olağan dışı bu durumun doğurduğu sorunlar nedeniyle, göç yönetimi olgusu Türkiye açısından kaçınılmaz bir hal almıştır. Türkiye’de göçün genel anlamda yönetildiği görülmektedir fakat kaynakların etkin ve verimli kullanımı, gelen göçmenlerin mesleki becerileri, ekonomik, sosyal ve kültürel özellikleri doğrultusunda değerlendirilmeleri bakımından, yönetim faaliyetlerinde boşluklar olduğundan bahsetmek mümkündür. Türkiye’de göç nicelik anlamında yönetilmekle birlikte, nitelik anlamında göç yönetimi için birtakım reformlara ihtiyaç duyulduğu söylenebilir. Bu bağlamda bu çalışmada yönetişim açısından Türkiye için bir model önerisi sunulmaktadır. Türkiye, Suriye’de patlak veren iç savaşla birlikte ortaya çıkan istikrarsız ve güvensiz tablo sonucunda, güvenli bölge arayışına giren sivil halkın yoğun bir şekilde kitlesel göç dalgasına maruz kalmıştır. Olağan dışı bu durumun doğurduğu sorunlar nedeniyle, göç yönetimi olgusu Türkiye açısından kaçınılmaz bir hal almıştır. Türkiye’de göçün genel anlamda yönetildiği görülmektedir fakat kaynakların etkin ve verimli kullanımı, gelen göçmenlerin mesleki becerileri, ekonomik, sosyal ve kültürel özellikleri doğrultusunda değerlendirilmeleri bakımından, yönetim faaliyetlerinde boşluklar olduğundan bahsetmek mümkündür. Türkiye’de göç nicelik anlamında yönetilmekle birlikte, nitelik anlamında göç yönetimi için birtakım reformlara ihtiyaç duyulduğu söylenebilir. Bu bağlamda bu çalışmada yönetişim açısından Türkiye için bir model önerisi sunulmaktadır. Türkiye, Suriye’de patlak veren iç savaşla birlikte ortaya çıkan istikrarsız ve güvensiz tablo sonucunda, güvenli bölge arayışına giren sivil halkın yoğun bir şekilde kitlesel göç dalgasına maruz kalmıştır. Olağan dışı bu durumun doğurduğu sorunlar nedeniyle, göç yönetimi olgusu Türkiye açısından kaçınılmaz bir hal almıştır. Türkiye’de göçün genel anlamda yönetildiği görülmektedir fakat kaynakların etkin ve verimli kullanımı, gelen göçmenlerin mesleki becerileri, ekonomik, sosyal ve kültürel özellikleri doğrultusunda değerlendirilmeleri bakımından, yönetim faaliyetlerinde boşluklar olduğundan bahsetmek mümkündür. Türkiye’de göç nicelik anlamında yönetilmekle birlikte, nitelik anlamında göç yönetimi için birtakım reformlara ihtiyaç duyulduğu söylenebilir. Bu bağlamda bu çalışmada yönetişim açısından Türkiye için bir model önerisi sunulmaktadır.

Üniversite Müfredatları ve Tezler Bağlamında Türkiye'de İslam İktisadı ve Finansı Alanında Üniversite-Sektör İş Birliği


İslam iktisadı ve finansı alanında farklı düzeylerde eğitim veren kurum sayısı hem dünyada hem de Türkiye’de her geçen gün artmaktadır. Eğitim imkanlarının artışına paralel olarak sektörel anlamda da kayda değer bir büyüklüğe ulaşıldığı görülmektedir. Söz konusu gelişmeler, genel anlamda eğitim işini üstlenen üniversiteler ile sektör aktörleri arasında ne denli bir uyum olduğu, birbirlerini ne kadar besledikleri, karşılıklı talep ve beklentileri gibi soruları akıllara getirmektedir. Bu politika notu lisans, yüksek lisans, doktora programlarının müfredatları ve lisansüstü programlarda hazırlanan tezler üzerinden akademi ile sektörün karşılıklı beklentilerini ve aralarındaki iş birliği imkanlarını değerlendirmekte, güncel veriler ve tarafların görüşleri doğrultusunda akademi-sektör iş birliği bağlamında kısa, orta ve uzun vadeli politika önerileri sunmaktadır.